26 Nisan 2011 Salı

Bir kadın sureti

Verandaya bakan koltuğa oturmuş. Altın sarısı saçları ‘tören’ için hazırlanmış. Çevresindeki kalabalıktan gözlerinin içi gülüyor, nasıl mutlu olmasın ki, iki kızı, iki damadı, üç torunu ve en büyük torununun küçük kızı evi doldurmuş.

Verandadan dışarı, çok uzaklara bakıyor. Belleğinden akıp giden anılar, bazen yüzünde tebessüm oluşturuyor, bazen gözleri kısılıyor ve donuklaşıyor. Geçmişte kalmış gençliğini mi düşünüyor yoksa gelecekte tanık olabileceği anları mı düşlüyor, kim bilir? Etrafındaki telaşa, koşuşturmaya sanki hiç aldırmıyor. Sadece torununun kızının sesini duyunca hafifçe gülümsüyor.

Kendimi farkettirmeden onun birkaç fotoğrafını çekiyorum. Ben farkettirmediğimi zannediyorum ama kokumdan, makinenin sesinden, gölgemden ne yaptığımı bildiğini düşünüyorum ama hiç tepki vermiyor.

Törenin amacı yüzükler takılırken birkaç damla gözyaşı süzülüyor gözlerinden. Torununa değil, o yine verandadan geçmişine bakmaya devam ediyor. Duyduğu sesler, gülüşler, ağlamalar sanki verandada ona başka bir töreni canlandırıyor.

Verandaya çıkıyorum sigara içmek için. Arkamdan kapıyı kapatıyorum. İçeride sarılmalar, tebrikler devam ediyor. Hafif bir yağmur başlıyor, arkasından da toprak kokusu. Sigaramı bitirip içeri girmek için kapıya yöneliyorum. Kapıyı açamıyorum. Bütün gün koltuğunda kıpırdamayan kadın, kapıyı açamadığımı görünce ayaklanıyor ve bana doğru yürümeye başlıyor. Yüzündeki tebessüm bana yaklaştıkça artıyor. Kapıyı zorlanarak açıyor. Teşekkür ediyorum. Sanki onun anılarından, belleğinden kopup gelmiş biri gibi hissediyorum kendimi.

Upuzun masaya sıralanmış çeşit çeşit yemekler, mezeler yeniyor, şaraplar içiliyor. Böylece birbirine yabancı iki aile kaynaşıyor, ortak ahbaplar bulunuyor, gevşeyen yüzlerle beraber muhabbet derinleşiyor.

Yemekler yenip hava kararınca, başka şehirlerde, başka ortamlarda buluşmak üzere sözleşip veda faslı başlıyor.

Vedalaşmak için kadının yanına gidiyorum. ‘Kız vermek çok zor’ diyorum, tepki yaratabilmek, benimle iletişime geçmesini sağlamak için.

‘Ben seni çok sevdim çocuğum’ diyor.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Volver

2006 yılında yazılmış bir yazı. Sararıp solmasın, okusun insanlar

Almodovar’ın son filmi, Carlos Gardel’in tangosuyla aynı ismi taşıyor, Volver yani dönmek. Filmde bu muhteşem şarkıyı tango versiyonuyla değil flamenko versiyonuyla Estrella Morente’nin yanık sesinden dinliyoruz. Almodovar, büyüdüğü La Mancha’ya geri dönüyor.

Bir görüşe göre Annem Hakkında Herşey 2, başka bir görüşe göre La Mancha Kadınları olarak da adlandırılabilecek film, Almodovar’in sekiz yaşına kadar yaşadığı, etrafını kadınların kuşattığı, çevresinde erkeklerin olmadığı, erkeklerin eşlerinden daha erken öldüğü, Almodovar’ın köklerine döndüğü La Mancha’da geçiyor.

Almodovar’ın, filmin ana karakteri olan Raimunda’yı canlandıran Penelope Cruz’la 50’li yılların İtalyan kadınları etkisinde kaldığı anlaşılıyor. Bu etkiyi daha da verebilmek, yani, kıçı yere yakın, daha güçlü bir kadın yaratabilmek için, Cruz’un kalçalarını büyütmüş. Onun performansını izlerken Sophia Loren’in izlerini göreceksiniz.

Filmin en etkili sahnesi, uzun süredir söylemediği Volver şarkısını, çalıştığı restauranttaki partide Raimunda’nın sesinden dinlememiz. Öldüğünü düşündüğü annesinin de gecenin karanlığında, kızına karşı duyduğu büyük pişmanlıkla bu şarkıyı dinlemesi.

Yaşamak…
Bir kez daha ağladığım
tatlı bir anıya bağlı ruhla

Her yönüyle bir dönüş bir filmi olan Volver’ın sebep olduğu başka bir kavuşma da Almodovar’la Carmen Maura’nın 18 yıl sonra, Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar filminden bu yana ilk defa bir araya gelmesi. Kişisel sebeplerden aralarına soğukluk giren ikili, uzun süre de konuşmamış. Drama ve komediye doğal bir yeteneği olduğunu düşündüğü Carmen Maura’yla Almodovar’ın bu son buluşması olmayacak. Volver ismi hem filmin içeriğiyle, hem de Almodovar’ın geçmişine yaptığı yolculukla cuk oturuyor.

Şimdi ben de Almodovar’a özenip Carlos Gardel’in Por Una Cabeza şarkısından, evet tek bir şarkıdan esinlenip bir senaryo yazacağım. Meriç Nehri kenarında bir kır düğününde, klarnet ve darbukayla çalınan Por Una Cabeza şarkısı eşliğinde dans eden gelin ve damat görüntüsüyle başlayıp, Edirne, İstanbul ve Londra’da hayatı geçen bir adamın hikayesini anlatacağım. Sevdiği kadınları, üzdüğü kadınları, kavuşamadığı kadınları, hiç vazgeçmediği kadınları. Şarkıda da dediği gibi:

Yeter at yarışlarından, artık kumar yok,
Tekrar izlemiyorum bu foto-finişi,
Ama bir Pazar günü bir atı gözüme kestirirsem,
Tekrar bahis yapacağım, ne yapabilirim ki?

5 Nisan 2011 Salı

Tetenek

En sıkı dostlarımdan, şu anda vatani görevini yapmakta olan Akbaş bu yazımı okuyabilseydi, eminim telefon açıp ‘ulan yine google’da olmayan bir şey bulmuşsun onu yazıyorsun’ derdi. Kritiçes için aynı şeyi söylemişti. Askerde olduğu ve bu yazıyı en azından bir ay okuyamayacağı için arkasından rahat rahat atıp tutabilirim. Fırsatçı falan değilim.

Geçen gün bir arkadaşım patronuna uygunsuz bir şekilde yakalanmış. Uygunsuz dedim ama aklınıza kötü bir şey gelmesin. Çocuk alt tarafı saat altıda, yani mesai bitiminde paltosunu giyerken patronuna yakalanmış, patronu da fırsat bu fırsat vaktinde çıktığı için lafı çakmış kerataya. Bizimkinin de nutku tutulmuş, eh ne diyebilir ki, bir ileri bir geri anlamsız hareket etmiş, patron gözden kaybolur kaybolmaz da fertiği çekmiş.

Ben de biraz çıkıntılık yaptım, ‘yoksa patronu görünce tetenek mi oldun’ dedim, garip garip baktı suratıma. Tekrar ettim, ‘yetenek’ falan çıktı ağzından ama dediğimi anlamadı.

Yahu çocuk da haklı, nereden bilsin Trakya argosunu. Google’a girdik, bir tek Ekşisözlük’te bir şeyler var ama tam karşılığı değil. Akşam eve geldim, Hulki Aktunç’un o muhteşem eseri ‘Büyük Argo Sözlüğü’nü kütüphanemden indirdim, maalesef orada da yok. Bunda yoksa Türk Dil Kurumu Yayınları’nın Edirne İli Ağızları kitabında kesin vardır dedim, bir heyecan kitaba sarıldım, yok Allah yok.

Bu sefer kitapçıya gidemedim kusuruma bakmayınız. Dilim döndüğünce ben kısaca açıklayayım. Efendim tetenek Trakya sınırları içinde, bir durum neticesinde aciz duruma düşüldüğünde kullanılır. Nutku tutulmak, kalakalmak karşılığında kullanabilirsiniz. Örneğin uzun zamandır peşinde olduğunuz bir kadını yemeğe çıkarırsınız ama bütün gece ağzınızdan tek kelime çıkmaz, karşısında ‘tetenek’ olursunuz. Ya da ne bileyim, sol ayağınız dillere destandır, kariyerinizde inanılmaz goller vardır ama bir dönem ‘tetenek olup’ gol atamayan bir futbolcu olabilirsiniz.

Ha bakın yazarsanız tetenek değil, bloke olursunuz ki bu benim zaman zaman başıma gelmiyor değil.

Hulki Aktunç üstadımız da kitabının yeni baskısında ‘tetenek’ kelimesini ekleyip bu blogu referans gösterirse telif melif istemem. Türk Dili'ne bir nebze katkım olduysa ne mutlu bana.