7 Ağustos 2011 Pazar

Palamutbükü

Marmaris'ten Datça'ya yol alıyorum. Sağımda Gökova, solumda Hisarönü Körfezi. İrili ufaklı birçok koy geçiyorum. Aldığım virajlar bazen Ege'nin, bazen de Akdeniz'in çam ağaçlarının ardına gizlenmiş masmavi denizini karşıma çıkarıyor. Keşke bir yelkenlim olsaydı da bu koyları arabayla dolaşmak zorunda kalmasaydım diye aklımdan geçiriyorum.

Datça'ya yaklaştığımı yel değirmenlerinden anlıyorum. Onlara selam edip Datça'ya varmadan Palamütbükü'ne kırıyorum direksiyonumu. Yol boyunca kuru badem, yaş badem, çiçek balı, çam balı, kekik balı, zeytin satan köylü kadınlar karşılıyor beni. Bir çam ağacının altına tezgahı kurmuşlar, yaklaşan bir araba görür görmez ayağa kalkıp ellerindeki badem dolu poşeti kaldırıp ürünlerini pazarlıyorlar, tezgahlarında da sıra sıra kavanozlar. Bir köyün içinden geçerken, süratimizin yavaşlamasını fırsat bilen biri kanıma girmeyi başarıyor ve beş liraya bir poşet yaş badem satın alıyoruz. Nasıl da zormuş yaş bademi soyması, çok inatçı kabukları.

Akyazı köyünün içinden geçerken caminin hemen yanından Palamütbükü için son sapağımıza sapıyoruz. Akdeniz kıyılarının beni en çok heyecanlandıran özelliği de bu işte. Oldukça yüksek bir tepeden, denizini, mavisini, yeşilini, bitki örtüsünü, evlerini, sokaklarını, güzelliğini veya sıradanlığını görerek, seyrederek ve keşfederek virajlı yollardan döne döne koya ulaşmak.

Havalimanına uzaklığı ve Marmaris'ten sonra duble olmayan virajlı yolları nedeniyle 'turist' istilasına maruz kalmamış Datça koyları heralde. Palamutbükü'ne 'inerken', evlerin seyrek yerleşiminden, itiş kakış olmamasından konaklamak için doğru bir seçim yaptığımızı düşünüyorum.

Koyun denize girmek için en ideal yeri, koyun sonunda yer alan limanın sağ tarafı. Deniz gözlüklerimizi taktık ve kayalıklar boyunca yüzdük. Denizin ve kumunun berraklığı ve su altının oldukça çeşitli olması koyun bu tarafını bizim için oldukça cazip kıldı. Bir kaç çeşit balıkla karşılaştık. Hepsi de çok misafirperverdi. Cinsini çıkaramadığım siyah bir balık burnunun dibine kadar gidip uzun uzun onu incelememe izin bile verdi. En sonunda nefessiz kaldığım için ben onu terketmek zorunda kaldım.

Denize girdiğimiz bu sahilin hemen arkasında da Yamaç adında bir lokantada bir akşam yemek yedik. İkiz kızları olan genç bir çift işletiyor. Anne baba çok sevimli ama çocuklar biraz utangaç. Babalarının ayaklarında dolaşıp müşterilere hiç yüz vermiyorlar. Lokantanın manzarası koydaki lokantaların en iyisi diyebilirim, fiyatları da hesaplı.

Yarım günümüzü de Palamutbükü'ne onbeş kilometre uzaklıktaki Knidos antik şehrine ayırdık. Mutlaka mayonuzla gidin ve şehrin içinden denize girip Gökova Körfezi'nde bir kaç kulaç atmanın keyfini çıkarın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder