23 Ekim 2012 Salı

Amasra'dan İnebolu

Otobandan ziyade, manzaralı, virajlı, bayırlı, bol inişli çıkışlı yollarda araba kullanmaktan zevk alan "deliler", Amasra İnebolu arasındaki sahil yolundan büyük keyif alacaklardır.

Bu doyumsuz yolu nasıl tarif edeyim bilemedim. Yanyana sıralanmış adımlar düşünün. Diğer adımın ucuna ulaşmak için, topuğa doğru gidiyorsunuz, yüzseksen derece keskin bir viraj alıp, yeni adımın topuğundan ucuna doğru ilerliyorsunuz. İnebolu'ya ulaşana kadar, onlarca adım geçiyorsunuz. Bu iki yerleşim arasındaki mesafe yüksen kilometre ve saatteki hızınız, "makul deliyseniz" altmış kilometreyi aşmıyor. Yolda mola verelim, yemek yiyelim, fotoğraf çekelim derken, yolculuğunuz altı saati buluyor.

Yol üzerinde uğramanız gereken duraklardan biri Gideros koyu. Biz koyun Amasra tarafından giriş yaptık. Yanyana iki tane "çay bahçesi" olarak sınıflandırabileceğim yer var ve sadece bir tanesi balık pişiriyor. O da çirkin yapıyor maalesef. Yanmış yağdan kapkara olmuş tavada palamut yedik. Balık için değil ama koy için mutlaka uğrayın.

Amasra ve İnebolu arasında maalesef karakteri olan, bende iz bırakan bir yerle karşılaşmadım. Bunu deniz ve manzara için değil, yerleşim ve mimari için söylüyorum.

Ta ki İnebolu'ya ulaşana kadar. Belli bir plan içinde, denize doğru inen paralel yollarıyla şehir merkezi ve tepelere doğru uzanan karasteristik evleriyle, köklü bir kent olduğunu ilk gördüğünüz anda hissediyorsunuz.

Peki, bir liman kenti nasıl olur da, sahili bu kadar karanlık, insanları denizden bu kadar uzak olur? 

Denizi unutulmuş, kopartılmış bir liman kenti olabilir mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder