Karşımdaki sandalyede siyah, v yakalı bir tişört duruyor. Üzerinde de, alt alta, 'Hyde Park hatırası', 'Bizans entrikası', 'şişme uzun top', 'hep bizim dediğimiz oldu' cümleleri sıralanmış. Londra'nın Hyde Park'ında yaptığımız futbol maçlarından hatıra kalmış bir tişört...
Her hafta, özellikle Perşembe günleri, çalışma arkadaşlarımla, mesai bitiminde metroya atlayıp Hyde Park'a maç yapmaya giderdik.
Başlangıçta, gelip geçici bir heves olarak kalacağını düşünmüştü herkes. Güneşli bir Londra gününün ertesinde, gaza gelip maç yapmak için sözleştik. Hyde Park'ta taş ne gezer, sırt çantalarımız kalelerin direkleri olmuştu.
Maçların arkası gelince şirketin hemen karşısındaki Argos'tan iki tane de portatif minyatür kale satın almıştık. Maç sonunda kaybeden takımın en gariban iki oyuncusu, kaleleri haftaya parka getirmekle yükümlüydü.
Maç öncesinde, sırasında veya sonrasında, dünyanın önde gelen derbilerinde görülen sataşmalar, meydan okumalar, zaman zaman seviyesizleşmeler hatta küfürleşmeler bizim maçlarımızda da görülüyordu. Transfer mevsimi sezon boyu açıktı, maça dakikalar kala oyuncu değiş tokuşu normal karşılanıyordu. Maçı kazanmak için her yol mübahtı, gerekirse 'Bizans entrikası' da yapılmalıydı.
Maç sonrası, kimisinin 'hanım paparası' yeme ihtimaline rağmen pub'a gidilip maç kritiği yapılırdı. Ağlamanın sızlamanın bir anlamı yoktu, biri mutlaka kazanacak ve konuşan taraf olacaktı. Bir sene boyunca, yağmur çamur demeden oynamıştık.
Sözü İnönü Stadı'nın yıkılıp yeniden yapılması hadisesine getireceğim.
Daha önce bu blogta bahsettim, ben babadan Beşiktaşlı'yım. Beşiktaş maçı öncesi Köyiçi'nde arkadaşlarımla buluşup demlenmek, elde yolluk, Dolmabahçe boyunca tezahürat yaparak maça gitmek, keyif aldığım, özlem duyduğum şeylerin başında gelir. Hele Gümüşsuyu'dan inerken, önce Boğaz'ı, sonra da stadı görüp, bana Edirne'den babamla beraber maç için geldiğimiz İstanbul gezilerini hatırlatır.
Biliyorum, yazması çok zor, Beşiktaşlı dostlarım bana kızacaklar.
İmparatorluk Sarayı'nın bahçesinde top sahası olmaz. Zamanında, hangi gerekçelerle yapıldığı meselesine girmeyeceğim.
Ayrıca geçtim tiyatro, konser, sinema salonları yapılması önerisini de...
Orası yemyeşil bir parka dönüştürülmelidir. İş çıkışı insanların top oynadığı, aylakların gün boyu sere serpe uzandığı, boylu boyunca yatıp ayaklarının arasından boğazı seyredip hayal kuran romantiklerin yeri olmalıdır.
Beşiktaş ile anılması için de parkın ortasına bir kartal heykeli yapıp, üzerine BJK Parkı yazılmalıdır.
Olmazsa olmaz deyin, küfretmeyin. Çarşı, parka da mı karşı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder