Mikel Jaso |
Cumartesi baskılara boyun eğerek Beylikdüzü'ndeki kitap fuarına gitmeye karar verdik. Oralara yolum uzun zamandır düşmediği için trafik durumu nedir, yol çalışması var mıdır diye sorgulamadan, hava kararmadan hemen önce yola koyuldum.
Daha kısa süreceğini düşünürek TEM yerine tercihimi E-5 karayolundan yana kullandım. Cevizlibağ'dan başlayan trafik Tüyap'a kadar eksilmeden devam etti. Avcılar kavşağı sonrası başlayan Metrobüs inşaatı, yolu daralttığı gibi, iş makinalarının çalışması ve işleyen yolu aksatması sonucunda trafiği çekilmez kılmıştı.
Fındıkzade'den başlayan yolculuğumuz iki saatin sonunda Tüyap'ta sonuçlanabildi. Postmodernizm vesilesiyle başladığım felsefik sorgulamalarıma, yaşadığım 'kitap fuarı sorunsalı' nedeniyle yeni bir boyut katmaya karar verdim.
İstanbul'da, en az iki saatlik bir yolculuk sonucunda ulaşabileceği bir fuara gitmeyi göze alabilen kaç tane kitap sevdalısı yaşıyordur? Her sene açıklanır, 'Türkiye'de bilmemkaç kişiye bir kitap düşerken, Japonya'da bir iki kişiye iki kitap düşmektedir' diye... Gerekirse, ülkemizdeki kitap satışlarının istenilen seviyede olmadığıyla ilgili farklı istatistiki bilgiler de verebilirim ama konumun özü o değil.
Fuarı Taksim'e ya da ulaşımın daha kolay olacağı başka bir alana, örneğin CNR'a almak kitapseverler için daha makul olacaktır. Sevdiğiniz yazarların farklı günlerdeki imza günlerine rahatça gidebilmek fuarı cazip kılmaktadır. Kısacası, kitap fuarını diğer sektör fuarları gibi değerlendirmemek gerekmektedir.
Ulaşımın zorluğunu, hava şartlarını, zaman kısıtını düşünürken İdefix'in sanal fuarı geldi tabii ki aklıma. Tamam yazarlardan imza alma, kitapların kapağına dokunma, kağıdının kokusunu duyma gibi zevklerden mahrum kalıyorsunuz ama fuardaki aynı indirimlerden yararlanıp, dünya kadar yol tepmenize gerek kalmadan kitap satın alabiliyorsunuz. Bunun için İstanbul'da yaşamanıza da gerek yok, dilediğiniz yerden siparişinizi verebilirsiniz. Birkaç güne kadar kitap elinizde oluyor.
Kargo süresi yüzünden zaman yine sorun derken, e-kitap ile bunun da artık ortadan kalktığı gerçeğini idrak ediyorsunuz. Yani dünyanın neresinde olursanız olun, henüz dilediğiniz kitap olmasa da, anında bilgisayarınıza, kindle'nıza, tabletinize, telefonunuza yükleyebiliyorsunuz. Zaman ve mekan kısıtlarınız ortadan kalkmış oluyor.
Bütün bu süreçler beynimden akıp geçerken, bu blog'taki yazılarımı, 'Toplu Eserleri' adıyla bir e-kitaba dönüştürebileceğimi ve aynı adresten satışa çıkarabileceğimi düşündüm. Bir yayınevine ihtiyacım yok, internet sitesine uygulanacak bir ödeme sistemiyle bunu gerçekleştirebilirim. Elim açık, canım isterse beleşe bile bu imkanı sağlarım.
Bütün bunları düşündükten sonra dünyanın en cin fikirli insanının ben olamayacağım gerçeğiyle yüzleşip, internette bununla ilgili bir gelişme olup olmadığını araştırmaya başladım. Her ne kadar az da olsa, benim kadar zeki insanlar yaşıyor bu dünyada.
Amazon dört ay kadar önce New York'lu editor Laurence Kirshbaum'u Amazon Publishing'in başına getirmiş. İlk yazar anlaşmasını da çok-satan kitapların yazarı Tim Ferris ile yapmış. Tim Ferris'in ilk kitabı "The 4 Hour Workweek" seksen dört hafta, ikinci kitabı "The 4 Body-Hour Body" otuz üç hafta New York Times'ın çok-satanlar listesinde yer almış. Amazon'un bu yaz yayınlayacağı kitabının adı da "The 4-Hour Chef" imiş, e-kitap, sesli kitap ve basılı olarak yayınlanacakmış. Amazon, yazarlarla anlaşma yaparak bu zincirin her halkasında yer alıyor ve piyasayı monopolleştiriyormuş. New York Times'tan takip ettiğim kadarıyla yayınevlerinin durumu, Amazon'un yeni konumu yoğun olarak tartışılıyor.
Sonuç olarak neymiş efendim teknoloji, zaman ve mekan kısıtlarını ortadan kaldırıyormuş.
E-imza günüme beklerim efendim. Çok yakında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder