22 Temmuz 2012 Pazar

Hicret

Onu Barcelona'da, yerin beş kat altındaki bir otoparkta tanıdım. Kömür karası rengine rağmen ilk bakışta sevemedim.

Nasıl sevebilirim ki, bir başkasıyla karşılaşacağımı hayal etmiştim. Hayal de değil, öyle söz vermişlerdi. Büyük beklentiler, büyük düş kırıklıkları yaratıyor. Ona sonradan çok ısınacağımı, hatta onu çok seveceğimi tahmin edemezdim. Ama ilişkimizin 'ciddiye' dönüşmeyeceği, 'flört' olarak kalacağını ikimiz de biliyorduk. Yaz aşkı olacaktı.

Ben aklımın estiği yere gitmek, geride bıraktığım hiçbirşeyi düşünmeden, yeni yerler, yeni insanlar keşfetmek istiyordum. Hiçbir şeye bağlanmadan, hiç kimseye söz vermeden, sadece gitmek...

Ondan da bunu bekliyordum. Aldığım hiç bir kararı sorgulamayacak, bana kayıtsız itaat edecek ve geride bıraktığım, unutmak istediğim, beynimden söküp attığım şeyleri bana hatırlatmayacak birine ihtiyacım vardı. Bütün bu alt üst oluşumun, 'kopukluğumun' nedenlerini sorgulamayacak birine...

Bir otomobil yazarı olmadığım ve 'yol tutuşu', 'viraj alışı' konulardan hem anlamadığım, hem de önem vermediğim için, bu olaya sadece duygusal açıdan bakabiliyorum.

Benim özel anlarımı paylaşıp, istediğim yere 'uygun yakıt tüketimiyle' götüren her aracın geçmişimde ayrı yeri vardır. Bunun dışında estetik bir kaygım olmadı.

Skoda Fabia da hafızamda, Kuzey İspanya tatilindeki yol arkadaşım 'Hicret' olarak yerini almıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder