24 Mayıs 2020 Pazar

Madrid

Madrid Bajaras Havalimanı’na ineli bugün tam üç sene oldu. İki kişilik bir aile olarak gelmiştik, şimdi üç kişiyiz. Üç sene için gelmiştik, daha ne kadar buradayız bilemiyorum.

Fotoğrafta gördüğünüz metro planını, Madrid’deki işle ilgili mülakatlar tamamlanmış, benim seçildiğim kesinleşmiş, çalışma izni başvurusu için evraklarımı toplarken internet sitesinden indirmiştim. Kocaman harflerle yazmışlar zaten, Ocak 2017 tarihi itibariyle faaliyette olan metro hatları gösteriliyor. Madrid’deki raylı hatlar metro ile sınırlı değil, bir de öteden beri benim pek kullanmadığım “cercanias” dedikleri banliyö hatları var. Madridliler bu konuda çok şanslılar.

2017 yılının Ocak ayında Madrid’de hangi semtte yaşarız diye hayaller kurarken, sağdan soldan topladığım bilgilerle bu harita üzerine notlar almışım. Özellikle beş semti işaretlemişim. Birincisi Salamanca, nasıl desem, kalburüstü sakinleri, dünyanın en pahalı mağazalarının zincirlerinin yer aldığı Serrano Caddesi ile sanırım İstanbul’un Etiler semtine denk geliyor. Son günlerde de, özellikle benim haritada işaretlediğim Nuñez de Balboa muhitinde, hükümet karşıtı yapılan gösterilerle gündeme geldiler. Sloganları özgürlük ama aslında evde karantinada canları sıkıldığı için, yazlıklarına gidebilmek için serbestlik istiyorlar. Protestolarını da ellerinde golf sopasıyla yaparak sol kesimin diline düştüler. Hükümete olan bu tepkiyi fırsat bilen aşırı sağ parti Vox, diğer şehirlerde de gösterileri organize edip ulusal bir harekete dönüştürmeyi amaçladı. Önümüzdeki hafta restaronların açık alanlarında yüzde elli kapasiteyle çalışmaya başlamasıyla bu protestoların biraz azalacağını düşünüyorum. Ama tabii, hayatının büyük çoğunluğunu dışarıda geçiren Madrid sakinlerine bu da yetmeyecektir.

En aşağıda işaretlediğim yer La Latina imiş. Sanırım burası seyahat noktası olarak çok tavsiye edildiği için benim de notlarıma girmiş, buraya şehrin “old town”ı diyebilirim. Bugünlerde oldukça “trendy” ama yakın zamana kadar da, öyle insanların çok da sık uğradığı bir yer değilmiş. Fakat şimdi ya da karantina öncesinde diyelim, dünya mutfaklarından örnekler bulabileceğiniz lokantaları, canlı müzik barları ile özellikle haftasonları oldukça rağbet gören bir semt. Sarı hat üzerinde, La Latina’nın biraz aşağısında yer alan “Embajadores” ise, Time out tarafından dünyanın en cool semti seçildi. Bana özellikle bazı saatler çok tekin bir semt gibi gelmiyor, yine de dikkat edin derim.

Haritada La Latina’nın hemen yukarısında işaretlediğim semt de Malasaña. Geceyarısı ikide kapılarını açan klüpleri, enerjisi hiç bitmeyenler için öğlen saat 12ye kadar açık olan “after club”ları, eşcinselleri, fahişeleri, serserileri ile burası yirmi dört saatten fazla yaşayan bir yer. Yakın tarihe merakı olanlar, özellikle Franco sonrası, özgürlüklerini kazanan İspanyol halkının, yılların bastırılmışlığıyla Malasaña caddelerinde geçen alkol, uyuşturucu ve seks hikayelerini okuyabilirler. Almodovar da bu dönemin gençlerinden biridir. 

Haritanın en üstünde de Chamartin işaretlenmiş, sanırım biraz lojistik kaygılarla yapmışım bunu. Kuzeye doğru büyüyen Madrid’in görece yeni semtlerinden biridir ve biraz önce diğer semtler için bahsettiğim gibi, en azından benim bildiğim bir hikayesi yoktur. Çok çirkin dört gökdelen kondurulmuş, beşincinin inşaatı devam etmekte olan, ve bana göre Madrid’in yeni sahibi bunlardır mesajı verilmek istenen bir bölgedir. Çünkü Madrid’e hangi yönden giriş yaparsanız yapın, ilk dikkatinizi çeken bu dört gökdelen. Bu semtte Madrid’in ikinci büyük tren istasyonu yer almaktadır, belki bu aranan hikayesi olabilir.

Fotoğrafın en tepesine de, eriştiğim kaynaklardan her semti bir kelime ile tanımlamaya çalışmışım ama La Latina ve Chamberi için aynı kelimeleri kullanarak hata etmişim, bunu ancak burada yaşadıktan sonra söyleyebiliyorum.

İşaretli yerlerden beşincisini ve benim de yaşadığım Chamberi semtini en sona bıraktım. Gerçi bazı arkadaşlar benim Chamberi sınırları içerisinde yaşamadığımı iddia edip Almagro (Almodovar’ın Sinir krizi eşiğindeki kadınlar filminde, Carmen Maura’nın gece bir bankta oturduğu caddeden çıkaracaksınız, aynı zamanda muhitin de adıdır) tarafına dahil edilmem gerektiğini söyleyebilirler ama netice itibariyle insanın ne hissettiği önemli. Madrid’e gelmeden, bu harita üzerinde notlarımı paylaştığım üzere, Chamberi semtinde, özellikle Plaza de Olavide etrafında bir ev bulabilmeyi hayal etmiştim. Hatta haritanın üzerinde yazdığım notta da göreceğiniz üzere ortalama kiranın 14 eur/m2/ay olduğunu bile yazmışım. Bu üç sene önceki fiyatlar, şu anda aldı başını gitti. Bu arada fiyattan öte, merkezde internetten bir ev bulup, kiralamanın ne kadar zor olduğundan bahsetmem gerekiyor. İş arkadaşlarım söyleyene kadar pek farkına varmamıştım ama ilana çıkan merkezdeki bir ev, güneş almama, bodrum katta olma gibi büyük bir sorunu yoksa yaklaşık bir saat içinde yeni kiracısına kavuşuyor. Bana tavsiyelerinden biri, ilanı görür görmez aramam, merkeze yaklaşık 45 dakika mesafedeki işyerinden bir taksiye atlayıp evi ilk gören kişi olmamdı. Tuttuğumuz evi de neredeyse bu şekilde bulmuştuk. Ev ilana düştüğü an ilk arayan bizdik, ev sahibini bütün erteleme çabalarına rağmen yarım saatte getirip, ikna edip evi tutabilmiştik.

Yani aslında Türkiye’deki gibi kiracıların uzun uzun düşünüp onlarca seçenek arasından karar verdikleri bir durum yok Madrid’de, en azından merkezdeki evler için. Burada ev sahipleri kral anlayacağınız. Ama herseye rağmen, haritada işaretlemiş olduğum yerlerin tam ortasında, Alonso Martinez’de tutabilmişiz evi. Bu da öncesinde dersine çalışmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren bir deneyim olsun size.

Mahalleme o kadar alıştım ve o kadar çok seviyorum ki, her yere erişiminin kolaylığı, sakin bir sokakta olması başka bir yerde yaşamam düşüncesi yaratıyor bende. Asansörsüzlük bile yormuyor neredeyse.    

Yıllar önce, sanırım 2005 yılında, bir basketbol organizasyonu başarısı sayesinde ödül olarak Barcelona’ya gelmiştim. Havası, insanları, kültürü beni o kadar çok etkilemişti ki, Ispanyolca öğrenmenin hayallerini kurup, bir süre Ispanya’da yaşamanın planını yapmıştım. Ne kadar şanslıyım ki, yıllar sonra, hem de burada çalışarak bu hayalimi gerçekleştirdim, buralı, Madrid’li bir kızım oldu ve bu ülkenin kültürünü daha fazla öğrenip, merak ettiğim yerlere gitmenin heyecanı içimde hiç dinmiyor. 

Madrid’i Ankara’ya benzeten olursa hiç önemsemeyin, İstanbul’u denizden ibaret sanıyordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder