24 Ekim 2012 Çarşamba

İkiz kardeşler

Biraz ilerde Deportivo La Coruna'nın stadını görebiliyorum. Hani derler ya Dolmabahçe Stadı dünyanın en güzel stadı, tribünleri bile boğaz manzaralı diye... Ee bu da okyanus manzaralı işte. Çocukluğumda radyodan dinlediğim maçlardan aklımda kalan bir tabirdi "deniz tarafındaki kale". Edirne'den kalkıp ilk Beşiktaş maçına gidene kadar muhayyilemde bambaşka bir görüntü vardı. İspanyol radyolarında, okyanus tarafındaki kale diye bir tabir var mıdır acaba?

La Coruna kentinin boynu üzerindeyim. Ne garip bir histir, sağ tarafa gitsem deniz, sol tarafa da gitsem yine deniz karşılayacak beni. Şehir bir yarım adaya kurulmuş. Eğer benim gibi bu detayı bilmeden ve haritayı da doğru düzgün incelemeden gittiyseniz, şaşırtıcı geliyor kentin konumu. Boynun üzerinde ise, Nevizade benzeri bir sokak var, hınca hınç dolu. İnsanlar büyük aileler şeklinde gelmişler, kimisi masasında oturuyor, çoğu da ayakta, ellerinde içkileri... Uğultular hiç bitmiyor bu sokakta. La Coruna'da yaz geceleri kısa ama, güneş neredeyse geceyarısı onikide batıyor.

Aynı duyguları Sinop'ta da yaşıyorum çünkü o da yarım ada üzerine kurulmuş bir şehir. Güler yüzlü insanları, sahil boyunca dubalar üzerine oturmuş lokantaları ile oldukça sevimli bir kent.

Fakat Sinop'un boynu La Coruna gibi keyifli değil. Sinop Cezaevi yer alıyor burada. Hapisanenin odaları hala ekşi kokuyor. Avlusunda, zindanında, hücrelerinde dolaşırken surlara vuran dalga sesleri eşlik ediyor. Alçısı dökülmüş leş kokan duvarlar çaresizliği anlatıyor. 

La Coruna ve Sinop hem birbirine çok yakın, hem de çok uzak iki kardeş gibi, farklı yerlerde hayatlarına devam ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder