28 Ekim 2012 Pazar

Padron

Sinop'ta kaldığımız otelin kahvaltı masasında görünce, aklıma yine ister istemez İspanya geldi. 'Sen de otu boku İspanya'ya benzetmeye başladın' diyen sesinizi duyar gibiyim. Önce okuyun ondan sonra sövün bana.

Padron İspanyolca biber demek. Şekli, benim bildiğim çarliston veya dolmalık bibere benzemiyor. Boyu çarliston biberinin yarısı kadar ama çok daha geniş. Ne Trakya'daki ne de Ege kıyılarındaki biberlere benziyor. Benim de aklıma, Sinop'taki açık büfede görünce ister istemez İspanya geliyor.

San Sebastian'ın meşhur tapas barlarını dolaşıp, kontrolsüz biçimde yer içerken, yanımızdaki masada görünce bir deneyelim demiştik. Bildiğiniz gibi 'İspanyol meyhanelerinde' tapaslar (Bask Bölgesi'nde tapas yok pintxo var), mekanın barında sıralanırlar. İçeriye aç ve susamış halde girdiyseniz, sıra sıcak yemeklere gelmeden, önünüzde dizili tapaslardan birer ikişer yiyerek karnınızı doyurmuş olursunuz. Arada da kalamarın, karidesin binbir çeşidini deneme şansını yitirirsiniz. Padronu illaki keşfedecektim ama yan masaya şükürler olsun, gastronomi konusunda katalizör görevi üstlenip, bu lezzetle daha erken buluşmama vesile oldular.

Bu kadar dil döktüm ama, aslında padron öyle ahım şahım bir şey değil. Bildiğiniz biber kızartması. Sadece üzerine büyük parçalı deniz tuzu serpiyorlar. Bir de soslu olanı var ama ben onu pek sevmedim. En basit hali bence çok daha lezzetli oluyor. Yaz aylarında şaraba ve biraya çok güzel eşlik ediyor.

'Banane padrondan, ben şakşuka bilirim, mamzana bilirim, manca bilirim, başlarım senin alafranga biberinden' derseniz aradan çekilirim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder